Osmanlıda Tedris Ne Demek ?

Cinar

Global Mod
Global Mod
[color=] Osmanlı’da “Tedris” Ne Demek? Sadece “Ders Anlatmak” mı, Yoksa Bir Düzenin Adı mı? [/color]

Selam forumdaşlar,

Bu başlıkta iddialı bir pozisyon alıyorum: Osmanlı’da “tedris”i sıradan bir “ders anlatma” işi gibi okuyan yaklaşım, hem kavramın tarihî derinliğini hem de taşıdığı güç ilişkilerini görmezden geliyor. “Tedris” yalnızca bir müderrisin talebeye metin okuttuğu an değildir; bir zihniyet, bir kurumsal mimari, bir sosyal seçme mekanizmasıdır. Ve evet—bu mekanizma asırlar boyunca bilgiye erişimi düzenledi, seçti, eledi; kimi zaman yükseltti, kimi zaman da tıkadı. Buyurun, hem seveni hem eleştireni kızdıracak kadar çıplak bir okuma yapalım.

[color=] Terimden Yapıya: Tedris Nedir, Ne Değildir? [/color]

Kökeni Arapça “ders”ten gelen “tedris”, en yalın hâliyle okutma, öğretme, ders verme demektir. Osmanlı bağlamında ise medrese düzeninin kalbidir: müderris (öğreten), talebe (öğrenen), metin (çoğu klasik Arapça eser), usul (okuma, şerh, hâşiye, ezber) ve nihayet “icazet” (yetki/ruhsat). Bu dörtlü- beşli hat bir araya geldiğinde “tedris”, kişisel bir eylem olmaktan çıkar; meslek merdivenlerini, payeleri, tayinleri ve hatta vakıf gelirlerini içine alan bir kurumlar evrenine dönüşür.

Peki ne değildir? Modern anlamda özgür tartışmaya dayalı bir “seminar” değildir; problem çözme temelli laboratuvar hiç değildir. Ama bu, bütünüyle durağan veya tek boyutlu olduğu anlamına gelmez. Özellikle mantık, kelâm ve fıkıh usulü üzerinden yürüyen metodik akıl yürütme, kendi evreninde ciddi bir entelektüel disiplin doğurmuştur. Yine de sorumuz şu: Bu disiplin, hangi bilgiyi makbul saydı, hangisini kapı önünde bıraktı?

[color=] Tedrisin Güçlü Yanı: Disiplin, Metin, Silsile [/color]

Hakkını verelim: Tedris, asırlar boyunca metin merkezli bir dikkat terbiye etti. Dil, bellek, mantık ve usul bilgisi; silsile (hoca-hoca-öğrenci zinciri) üzerinden aktarılan bir güven tesis etti. Bugün “okuryazarlık” dediğimiz şeyin elit bir versiyonu, medrese talebesinde zaten vardı: Arapça sarf-nahiv bilgisi, metin çözümleme, kıyas yürütme… Bu sayede hukukî düşünce (fıkıh), yorum disiplini (tefsir, hadis şerhleri) ve idari kadrolar için sağlam bir çekirdek insan kaynağı üretildi. Bu yönüyle tedris, “kurumsal hafıza”nın ta kendisiydi.

[color=] Zayıf Yön: Meşru Bilgi Nedir? Kapıdaki Bilgiler Kimler? [/color]

Eleştirel yerde duralım: Tedris çoğu dönemde meşru bilgi alanını dar tanımladı. “Şer‘î ilimler”in merkezde olduğu bu evrende, doğa bilimleri, teknik pratikler ve halk bilgeliği çoğunlukla ikincil kaldı. Elbette dönemsel sıçramalar, belli müderrislerin ufuk açıcı dersleri, yazmaların kenar notlarındaki küçük devrimler oldu; fakat yapısal olarak “kutsal metnin yorumuna” dayalı merkez, çevredeki bilgi türlerini uzun süre “yardımcı” ya da “lüzumsuz” gördü.

İşin politik-ekonomik boyutu da var: Vakıf düzeni ve paye sistemi, müderrisliğe erişimi bir meritokrasi kadar bir “patronaj” ilişkisine bağladı. “Tedris” böylece sadece pedagojik bir süreç değil, aynı zamanda toplumsal statü üretim bandı hâline geldi. Şu soruyu provokatifçe soracağım: Bilgiye değil, silsileye sadakat daha çok mu ödüllendirildi?

[color=] Usulün Kıymeti mi, Usulün Zinciri mi? [/color]

Metot (usul) mukaddestir; ama usul zamanla amaçlaşırsa, hayata temas eden sorular geri çekilir. Tedrisin eleştiriye açık tarafı tam da burada: Şerh ve hâşiye geleneği metne saygıdan doğdu—güzel. Fakat katman katman şerh, yeni soruları bastırdığı yerde verim azalır. Bu, yalnızca Osmanlı’ya özgü bir kader değil; her metin merkezli geleneğin imtihanıdır. “Metne ihanet etmeyelim” kaygısıyla “hayata ihanet” riski doğar mı?

[color=] Modernleşme Eşiği: “Tedrisat”ın Dönüşümü [/color]

19. yüzyılın rüzgârı geldiğinde “tedris” “tedrisat”a, yani kamusal eğitim politikalarına doğru genişledi. Rüşdiye, idadi, sultani gibi okullar; muallim mektepleri; programlı ders çizelgeleri… Düzen, medrese dışına taşınca, bilgi alanı da kaçınılmaz biçimde genişledi: matematik, geometri, tarih, coğrafya, hatta deneysel yöntem. Fakat bu genişleme medreseyi dönüştürmek yerine çoğu yerde iki paralel evren yarattı: “Tedris” (klasik) ve “tedrisat” (modern). Bu ikili yapının gerilimi, Cumhuriyet’e devreden en büyük bagajlardan biridir.

Provokatif soru: Medreseyi modernleştirmek mi zordu, yoksa modern okulu meşrulaştırmak mı? Hangisi kime “bid‘at” göründü?

[color=] Stratejik ve Empatik Lensleri Dengelemek [/color]

Forumda sık gördüğümüz iki yaklaşımı bilerek karşılaştıracağım—etiketleyici olmadan, ama tartışmayı keskinleştirmek için isimlendireceğim:

Stratejik/Problem Çözme Odaklı Perspektif (çoğu erkeğin tercih ettiğini söyleyenler çıkacaktır):

Bu lens “tedris”e süreç mühendisliği gözüyle bakar. Soru nettir: Hangi çıktıyı üretmek istiyoruz? Kadro mu, hukukçu mu, yönetici mi? O hâlde ölç, değerlendirme, müfredat, akreditasyon… Metin bazlı eğitim, bürokrasiye disiplin sağlıyorsa artıdır; çağın ihtiyaçlarını karşılamıyorsa modifiye edilmelidir. “Metin” değil “beceri” odaklı bir revizyon, standardizasyon ve kariyer yolları… Bu yaklaşım pratik, planlı ve sonuç odaklıdır. Artısı: verim. Eksisi: tarihî zenginliği “verim”e indirgeyip ruhu kaçırma riski.

Empatik/İnsan Odaklı Perspektif (çoğu kadının sahiplendiği söylenir ama elbette herkesin olabilir):

Bu lens “tedris”i bir insan yetiştirme ekosistemi olarak görür. Hoca-talebe ilişkisindeki mahremiyet, güven, topluluk duygusu, kültürel süreklilik… “Metin” sadece bilgi değil, aidiyettir. Dönüştürme önerileri bile “ilişkiyi” koruyarak yapılmalı: mentorluk, yatay öğrenme halkaları, farklı sosyoekonomik arkaplanlardan gelen öğrenciler için destek mekanizmaları. Artısı: sürdürülebilir, kapsayıcı bir kültür. Eksisi: ölçülebilir performans ve dış dünya ile entegrasyonda gecikme riski.

İkisini birleştirelim mi? Neden olmasın: metin terbiyesi + eleştirel düşünme + laboratuvar/pratik + güçlü mentorluk. Hem sonuç hem ruh mümkün.

[color=] Tartışmalı Noktalar: Dili, Yetkiyi ve Erişimi Yeniden Düşünmek [/color]

1. Dil: Arapça merkezli tedris, derinlik sağladı; fakat çok dilli, çok disiplinli trafiği sınırladı. Bugün olsaydı, Arapça + Türkçe + bilim İngilizcesi üçlüsünü zorunlu kılmak gerekir miydi?

2. Yetki (İcazet): İcazet, kalite damgası mı, yoksa kartelleşme aracı mı oldu? Kimler sisteme girebildi, kimler dışarıda kaldı?

3. Erişim: Vakıf gelirleri “eşitleyici” gibi görünse de, kırsal-şehir ayrımı, aile ağları ve hemşehrilik ilişkileri kimin “talebe” olacağını çoğu zaman belirlemedi mi?

Bu sorular rahatsız edici; o yüzden değerli.

[color=] Forum İçin Kışkırtıcı Sorular [/color]

- “Tedris”in en parlak döneminde bile, çevredeki zanaat/teknik bilgisi niçin merkeze tam eklemlenemedi? Sorun metinde mi, kurumda mı, iktidar ilişkilerinde mi?

- Bugün bir “neo-tedris” tasarlasak, metin terbiyesini koruyup laboratuvar ve stajı merkeze alabilir miyiz? Yoksa biri diğerini boğar mı?

- İcazet benzeri bir “usta-öğrenci” zinciri modern üniversitelerde neden işlevsiz kalıyor—yoksa hiç mi kalmıyor?

- Stratejik lens “çıktı” isterken, empatik lens “insan” istiyor. Çıktısız insan eğitimi ideal midir, insansız çıktı üretimi mümkün müdür?

[color=] Son Söz ve Davet [/color]

“Osmanlı’da tedris”i salt “ders anlatımı”na indirgemek, koca bir ekosistemi görmezden gelmektir. Evet, metin terbiyesi ve silsile bir disiplin doğurdu; ama meşru bilgi alanını daraltan, patronajı ödüllendiren, dış dünyadaki pratik sorunlarla mesafeyi büyüten yönleri de vardı. Modernleşme ile “tedris”ten “tedrisat”a geçiş, iki evreni paralel yaşattı; bugün hâlâ bu ikiliğin tortularıyla yaşıyoruz.

Şimdi top sizde forumdaşlar:

Kendi eğitim deneyiminizde “metin merkezli disiplin” mi sizi büyüttü, yoksa pratik problemlerle boğuşurken öğrendiğiniz doğaçlama mı? Hangi dersler sizi insan kıldı, hangileri yalnızca sınav kazandırdı? Stratejik plan mı, empatik rehberlik mi? Yoksa ikisinin melezini savunur, “hem beceri hem bağ” dersiniz?

Bu başlıkta kızmaya, itiraz etmeye, örnekler vermeye açık çağrı yapıyorum. “Tedris”i savunan da, topyekûn reddeden de gelsin; hem metni hem hayatı konuşalım. Çünkü eğer eğitim hâlâ bizi insan ve topluluk olarak dönüştürmüyorsa, adına “tedris” demek—kusura bakmayın—sadece nostalji olur.
 
Üst