TerraNova
New member
CHP Küme Başkanvekili Özgür Özel, yeni açılan İstanbul Vilayet Başkanlığı binasında basın toplantısı yaptı.
Özel’in açıklamaları şu biçimde:
“Dün Sakarya Zaferi’nin 100. Yılıydı. Sakarya Zaferi’nin 100. Yılında Cumhurbaşkanı, Duatepe’deydi ve Duatepe’de 83 milyonu temsil etmesi gereken, tarafsız olması gereken, herkesi kucaklaması gereken Cumhurbaşkanı bir konuşma yaptı. Merasimi izledik, merasim aslında askeri erkânın davet edildiği bir parti toplantısıydı. Cumhurbaşkanı’nın yardımcısı, kendi atadığı bakanları, partisinin genel sekreteri, partisinin genel lider yardımcıları, partisinin sözcüleri, partisinin, partisinin, partisinin… Bir de milletin ordusunun temsilcileriyle, bakılırsavini yaparken Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci partili Genelkurmay Lideri olmuş Ulusal Savunma Bakanı oradaydı. Son derece bahtsız açıklamaları dinledik. Atatürk’ün çıkardığı Tekalif-i Ulusala kanunu ile kendisinin COVID süreci başladığında vatandaşa IBAN atmasını eş tutan Cumhurbaşkanı’nın, dün de 2023 maksatlarının Ulusal Mücadele’ye eş tuttuğunu gördük. Şapkalar birbirine karıştı. Cumhurbaşkanı şapkası ile parti lideri konuşması yapıyor ve bunu Sakarya Zaferi’nin 100. Yılında yapacak kadar gözü siyasi hırs ve ihtirastan dönmüş biriyle karşı karşıyayız. Duatepe’de bir konuşma yapılacaktı ise ‘Yunan kazansaydı’ diye temennide bulunan adama önünde el pençe divan duran Diyanet İşleri Lideri Ali Erbaş’a bir şey söylemek lazım. Ya da Ayasofya’nın açılışı sırasında ve devamında Ayasofya’daki hutbelerde Atatürk’e lisan uzatanlara bir şey söylemek lazımdır Duatepe’den.
Dünün değerli konuşmalarından bir tanesi Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün, hakim ve savcı adaylarına hitabıydı. Orada şu biçimde bir cümle söylüyor: ‘Unutmayın, adaletin asıl tecelligahı koca koca binalar değil sizin pak vicdanınızdır, aklınızdır, kalbinizdir.’ Bu cümleyi vakitten, yerden, bağlamdan koparıp alırsanız altına imza atmayacak kimse yok. Lakin bunu, 15 gün evvel ‘Çarşamba günü inşallah süper bir yargı binasını da çabucak buraya yakın bir merkezde açıyoruz’ diyen Cumhurbaşkanı’na söylüyor herbiçimde. Bunu biz söylesek olur. Lakin bir tek adamın atadığı Abdülhamit Gül, ona bir bildiri veriyorsa ortalarında konuşsunlar. Kamuoyunun önünde bu biçimde ucundan göndermeler yaparak Abdülhamit Gül’e söyleyelim, yiğitlik olmaz. Şayet bir partinin başkanı; isimli yıl açılışını ayağına çağırıyorsa ve o açılışa giden yüksek yargı mensupları cüppelerinde olmayan düğmeleri ilikleyip önünde eğiliyorlarsa genç hakim ve savcı o fotoğrafa bakar bir şeyi görür. Vicdanıyla tahliye sonucu veren hakimi süratle soruşturma yapıp, açığa alıp; verilen kararları uygulamıyorsanız ve onlar bugün Avrupa Konseyi’nde tartışma mevzusuysa, verilen Anayasa Mahkemesi sonucunı ‘Mahkemeyi tanımıyorum, hürmet da duymuyorum’ diyorsa birisi, o hakim ve savcı adayları iletisi alır. Bugün fiilen Anayasa’daki hakim teminatı ortadan kalkmıştır. Memleketi Sicilya’ya döndürdüler. Bir Palermo’da her insanın bildiği sırlar vardır, bir de Türkiye’de var. Bir bakan, ‘Yedi yıldır susuyorum, düğüm düğüm boğazım. Hakkımdaki tapeler doğruydu, konuşmak istiyorum’ diyor. Yavuz, adil bir savcı aranıyor, bu savcı Türkiye’de bulunamıyor. Fakat Abdülhamit Gül orada oturuyor ve yargı bağımsızlığından dem vuruyor. Ruhsar Pekcan’la ilgili Meclis’te soruşturma komitesi yok, hatanın öbür ögeleri açısından savcılar üç maymunu oynuyorlar. Burada mı yargı bağımsızlığından bahsedeceğiz?
“Bize şikayetçi ol dendi”
Çorlu Tren Kazası, acılı anne Mısra Öz, güya polisleri darp etmiş. Polisler mahkemede, ‘Bizi darp edenler bunlar değil, şahsi bir husumetimiz yok. Bize şikayetçi ol dendi. Buyruk komuta zinciri ortasında şikayetçi olduk, şikayetimi geri alıyorum’ dedi. Mısra Öz, basın açıklaması yapıyor. Koşa koşa gelen bir amir, ‘Burada açıklama yapamazsınız, toplumsal medyada yapın. Dağıtın bunları, dağıtın” dedi. Mahkemede olanları basına anlatılamadığı bir ülkeye dönüştü Türkiye. Acılı anne mahkemenin önünde açıklama yapmayacak da nerede yapacak?
“Erbaş, bir makus niyetli futbolcu üzere siyaset sahnesinde dolaşmaktadır”
Bu ülke AK Parti devrinde birincilerle tanıştı. Bir tanesi partili Genelkurmay Başkanı’ydı. Artık AK Parti kongrelerinde geziyor. İkincisi de partili Diyanet İşleri Başkanı’dır. Partili Diyanet İşleri Lideri bir partinin faydasına Atatürk’ün kurduğu kurumun, üstüne kamu ismine geçirdiği dini sembolize eden kıyafetin kendine sağladığı itimat; bir partinin lehine kullanılmaya çalışılmaktadır. Ali Erbaş adeta futbolda rakibine çamur yapan, bana bir tekme atsa da oyundan attırsak diye rakibine kırmızı kart aldırtmaya çalışan özel gorevlendirilmiş bir makus niyetli futbolcu üzere siyaset sahnesinde dolaşmaktadır. halbuki onun yeri siyaset sahnesi değildir. Onun rehberi Kuran’sa, Kuran Allah kelamıdır. halbuki o reis kelamıyla hareket etmektedir. Muhafazakâr Kürtler AKP’yi bırakıyor anketini gördüler, Ali Erbaş Diyarbakır’da kanaat liderleriyle görüşüyor. Bir partinin genel lideri da Diyanet İşleri Başkanı’nın telefonunun hoparlöründen siyasi konuşma yapıyor. Yazıklar olsun.
“O soru sorulmasın istiyor”
Dün Ömer Çelik’in yaptığı basın toplantısının bir kısmı utanç vericiydi. ‘Bu kadar berbatlığı nerede nasıl biriktiriyorsun Ömer Beyefendi?’ denecek bir açıklama yaptı. Geçen hafta FOX TV’nin bir muhabiri Barış arkadaşımız AK Parti Genel Merkezi’nde yapılan bundan evvelki MYK toplantısına alınmamıştı. Bu mevzuya kamuoyu reaksiyon göstermişti. Dün Ömer Çelik bir açıklama yaptı. ‘Mesele kurumsal değildi, şahsidi. Bunu FOX TV kurumsallaştırdı’ dedi. Kendisine sorulacak bir soru var, o soru sorulmasın istiyor. Bakan Erdoğan Bayraktar’ın benimle ilgili tapeler doğruydu, sorusunu sormasın istiyorlar. O yüzden Barış arkadaşımızı dışarıda bırakıyorlar ve daha sonra diyor ki ‘Derdim FOX’la değil, muhabiri Barış’la.’ Bu hem de basın özgürlüğünün ihlalidir. Bu, şu demektir: ‘Hoşuma gitmeyen soru soranı buraya yollama.’ Bu ekmekle oynamaktır. daha sonra da üstü kapalı olarak o TV’de haber sunan birisine de ‘Eskiden çalıştığı yerde ben gittiğimde yanıma gelir, bana övgüler düzerdi’ diyor. Bu da bir şahsi hukuk alanının bir siyasetçi tarafınca nasıl siyasete alet edilebilecek kadar ahlaksızlaştırıldığının simgesidir.
İdlib saldırısı
Geçtiğimiz günlerde İdlib’de üç şehidimiz oldu. Bu şehitlerimizi kim vurdu, hangi örgüt vurdu? Bu sırtı sıvazlanan cihatçılar, bir gazetenin tabiriyle “gizemli örgüt.” DEAŞ’la El Düstur içinde bir örgüt varmış, gizemliymiş. Bu örgütün vurduğu söyleniyor, buna bir açıklık getirin. Yoksa son periyotta BAE ile, Mısır’la sürdürdüğünüz diyalog ve Suriye siyasetinde AKP’nin ABD ile yakınlaşmasıyla ilgili yeni konjonktüre, birileri bir daha Mehmetçiğin kanı üzerinden ayar mı veriyor? Mehmetçiğin kanı kimin elinde, bunun karşılığını vermek zorundasınız.
“Avrupa Kurulu’nun gündeminde Türkiye var”
İki milletvekilimizin bir mevzuya çektiği dikkati ben de burada kayda geçirmek isterim. Bugün Osman Kavala’nın tutukluluğuyla ilgili Avrupa Kurulu Bakanlar Komitesi’nde gündem var. Türkiye hakkında ihlal prosedürünü başlatmak, gündem bu. Neyi ihlal etmişiz? Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklı yükümlülüklerimizi ihlal etmişiz. Ne yapmışız? Mahkemenin beraat ve tahliye sonucunı uygulamama kabahati. Bugün Türkiye’de bu prosedür başladı ve ümit ederiz bir ikazla kurtulur ancak çabucak gerisinden, tahminen de çabucak Konsey’deki oy hakkının askıya alınması gelecek, inat ederlerse Konsey’den çıkma. Tayyip Erdoğan kendini mahkemeden üstün, tek başına karar verebilen bir heyet olarak görüyor. Bütün sorun buradadır.
“Bir daha sonraki hükümet 3Y yanında yüzsüzlükle gayret edecek”
Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidara geldiğinde ‘3Y’ ile çaba edecekti. Yolsuzlukla, yoksullukla ve yasaklarla. Hamd olsun üçünde de aldıklarından fersah fersah ilerideler. Lakin bir daha sonraki hükumetin işi daha güç. Bu üçüyle uğraş edecek bir de dördüncü Y var, yüzsüzlükle uğraş edecek. Ulaştırma Bakanı kendisi İstanbul Metro AŞ’den sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı iken bu işleri İBB’nin yapması gerektiğini lakin kendisi seçimi kaybedince artık metro yapma yetkisini İstanbul Büyükşehir’den almaya niyetliler. Asıl niyetleri, ‘Ekrem İmamoğlu devlet teminatı olmadan bir metre bile metro yapamaz, biz de bunu söyleriz’ diyorlardı. Ekrem İmamoğlu geldi İstanbul Metro AŞ’nin başına bu alanda dünya çapında tanınan bir Türk bayanını getirdi. Finans boyutunda hayli uzman isimlerle çalıştı. Kredi sağlayıcılara itimat verdi, yedi metronun finansmanını buldu ve artık İstanbul’un altında İBB’nin araçları tıkır tıkır ilerliyor. Dün Ulaştırma Bakanı, ‘İktidardasınız, bir metro açılışı yapsana’ diyor. Senin yarıda bıraktığın inşaatı harekete geçirdiler. Metrolara ‘U’ koyacaklarmış, o U ile Ulaştırma Bakanlığı metro yapacakmış. Bu U, utanmazlığın U’sudur.”
Özel’in açıklamaları şu biçimde:
“Dün Sakarya Zaferi’nin 100. Yılıydı. Sakarya Zaferi’nin 100. Yılında Cumhurbaşkanı, Duatepe’deydi ve Duatepe’de 83 milyonu temsil etmesi gereken, tarafsız olması gereken, herkesi kucaklaması gereken Cumhurbaşkanı bir konuşma yaptı. Merasimi izledik, merasim aslında askeri erkânın davet edildiği bir parti toplantısıydı. Cumhurbaşkanı’nın yardımcısı, kendi atadığı bakanları, partisinin genel sekreteri, partisinin genel lider yardımcıları, partisinin sözcüleri, partisinin, partisinin, partisinin… Bir de milletin ordusunun temsilcileriyle, bakılırsavini yaparken Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci partili Genelkurmay Lideri olmuş Ulusal Savunma Bakanı oradaydı. Son derece bahtsız açıklamaları dinledik. Atatürk’ün çıkardığı Tekalif-i Ulusala kanunu ile kendisinin COVID süreci başladığında vatandaşa IBAN atmasını eş tutan Cumhurbaşkanı’nın, dün de 2023 maksatlarının Ulusal Mücadele’ye eş tuttuğunu gördük. Şapkalar birbirine karıştı. Cumhurbaşkanı şapkası ile parti lideri konuşması yapıyor ve bunu Sakarya Zaferi’nin 100. Yılında yapacak kadar gözü siyasi hırs ve ihtirastan dönmüş biriyle karşı karşıyayız. Duatepe’de bir konuşma yapılacaktı ise ‘Yunan kazansaydı’ diye temennide bulunan adama önünde el pençe divan duran Diyanet İşleri Lideri Ali Erbaş’a bir şey söylemek lazım. Ya da Ayasofya’nın açılışı sırasında ve devamında Ayasofya’daki hutbelerde Atatürk’e lisan uzatanlara bir şey söylemek lazımdır Duatepe’den.
Dünün değerli konuşmalarından bir tanesi Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün, hakim ve savcı adaylarına hitabıydı. Orada şu biçimde bir cümle söylüyor: ‘Unutmayın, adaletin asıl tecelligahı koca koca binalar değil sizin pak vicdanınızdır, aklınızdır, kalbinizdir.’ Bu cümleyi vakitten, yerden, bağlamdan koparıp alırsanız altına imza atmayacak kimse yok. Lakin bunu, 15 gün evvel ‘Çarşamba günü inşallah süper bir yargı binasını da çabucak buraya yakın bir merkezde açıyoruz’ diyen Cumhurbaşkanı’na söylüyor herbiçimde. Bunu biz söylesek olur. Lakin bir tek adamın atadığı Abdülhamit Gül, ona bir bildiri veriyorsa ortalarında konuşsunlar. Kamuoyunun önünde bu biçimde ucundan göndermeler yaparak Abdülhamit Gül’e söyleyelim, yiğitlik olmaz. Şayet bir partinin başkanı; isimli yıl açılışını ayağına çağırıyorsa ve o açılışa giden yüksek yargı mensupları cüppelerinde olmayan düğmeleri ilikleyip önünde eğiliyorlarsa genç hakim ve savcı o fotoğrafa bakar bir şeyi görür. Vicdanıyla tahliye sonucu veren hakimi süratle soruşturma yapıp, açığa alıp; verilen kararları uygulamıyorsanız ve onlar bugün Avrupa Konseyi’nde tartışma mevzusuysa, verilen Anayasa Mahkemesi sonucunı ‘Mahkemeyi tanımıyorum, hürmet da duymuyorum’ diyorsa birisi, o hakim ve savcı adayları iletisi alır. Bugün fiilen Anayasa’daki hakim teminatı ortadan kalkmıştır. Memleketi Sicilya’ya döndürdüler. Bir Palermo’da her insanın bildiği sırlar vardır, bir de Türkiye’de var. Bir bakan, ‘Yedi yıldır susuyorum, düğüm düğüm boğazım. Hakkımdaki tapeler doğruydu, konuşmak istiyorum’ diyor. Yavuz, adil bir savcı aranıyor, bu savcı Türkiye’de bulunamıyor. Fakat Abdülhamit Gül orada oturuyor ve yargı bağımsızlığından dem vuruyor. Ruhsar Pekcan’la ilgili Meclis’te soruşturma komitesi yok, hatanın öbür ögeleri açısından savcılar üç maymunu oynuyorlar. Burada mı yargı bağımsızlığından bahsedeceğiz?
“Bize şikayetçi ol dendi”
Çorlu Tren Kazası, acılı anne Mısra Öz, güya polisleri darp etmiş. Polisler mahkemede, ‘Bizi darp edenler bunlar değil, şahsi bir husumetimiz yok. Bize şikayetçi ol dendi. Buyruk komuta zinciri ortasında şikayetçi olduk, şikayetimi geri alıyorum’ dedi. Mısra Öz, basın açıklaması yapıyor. Koşa koşa gelen bir amir, ‘Burada açıklama yapamazsınız, toplumsal medyada yapın. Dağıtın bunları, dağıtın” dedi. Mahkemede olanları basına anlatılamadığı bir ülkeye dönüştü Türkiye. Acılı anne mahkemenin önünde açıklama yapmayacak da nerede yapacak?
“Erbaş, bir makus niyetli futbolcu üzere siyaset sahnesinde dolaşmaktadır”
Bu ülke AK Parti devrinde birincilerle tanıştı. Bir tanesi partili Genelkurmay Başkanı’ydı. Artık AK Parti kongrelerinde geziyor. İkincisi de partili Diyanet İşleri Başkanı’dır. Partili Diyanet İşleri Lideri bir partinin faydasına Atatürk’ün kurduğu kurumun, üstüne kamu ismine geçirdiği dini sembolize eden kıyafetin kendine sağladığı itimat; bir partinin lehine kullanılmaya çalışılmaktadır. Ali Erbaş adeta futbolda rakibine çamur yapan, bana bir tekme atsa da oyundan attırsak diye rakibine kırmızı kart aldırtmaya çalışan özel gorevlendirilmiş bir makus niyetli futbolcu üzere siyaset sahnesinde dolaşmaktadır. halbuki onun yeri siyaset sahnesi değildir. Onun rehberi Kuran’sa, Kuran Allah kelamıdır. halbuki o reis kelamıyla hareket etmektedir. Muhafazakâr Kürtler AKP’yi bırakıyor anketini gördüler, Ali Erbaş Diyarbakır’da kanaat liderleriyle görüşüyor. Bir partinin genel lideri da Diyanet İşleri Başkanı’nın telefonunun hoparlöründen siyasi konuşma yapıyor. Yazıklar olsun.
“O soru sorulmasın istiyor”
Dün Ömer Çelik’in yaptığı basın toplantısının bir kısmı utanç vericiydi. ‘Bu kadar berbatlığı nerede nasıl biriktiriyorsun Ömer Beyefendi?’ denecek bir açıklama yaptı. Geçen hafta FOX TV’nin bir muhabiri Barış arkadaşımız AK Parti Genel Merkezi’nde yapılan bundan evvelki MYK toplantısına alınmamıştı. Bu mevzuya kamuoyu reaksiyon göstermişti. Dün Ömer Çelik bir açıklama yaptı. ‘Mesele kurumsal değildi, şahsidi. Bunu FOX TV kurumsallaştırdı’ dedi. Kendisine sorulacak bir soru var, o soru sorulmasın istiyor. Bakan Erdoğan Bayraktar’ın benimle ilgili tapeler doğruydu, sorusunu sormasın istiyorlar. O yüzden Barış arkadaşımızı dışarıda bırakıyorlar ve daha sonra diyor ki ‘Derdim FOX’la değil, muhabiri Barış’la.’ Bu hem de basın özgürlüğünün ihlalidir. Bu, şu demektir: ‘Hoşuma gitmeyen soru soranı buraya yollama.’ Bu ekmekle oynamaktır. daha sonra da üstü kapalı olarak o TV’de haber sunan birisine de ‘Eskiden çalıştığı yerde ben gittiğimde yanıma gelir, bana övgüler düzerdi’ diyor. Bu da bir şahsi hukuk alanının bir siyasetçi tarafınca nasıl siyasete alet edilebilecek kadar ahlaksızlaştırıldığının simgesidir.
İdlib saldırısı
Geçtiğimiz günlerde İdlib’de üç şehidimiz oldu. Bu şehitlerimizi kim vurdu, hangi örgüt vurdu? Bu sırtı sıvazlanan cihatçılar, bir gazetenin tabiriyle “gizemli örgüt.” DEAŞ’la El Düstur içinde bir örgüt varmış, gizemliymiş. Bu örgütün vurduğu söyleniyor, buna bir açıklık getirin. Yoksa son periyotta BAE ile, Mısır’la sürdürdüğünüz diyalog ve Suriye siyasetinde AKP’nin ABD ile yakınlaşmasıyla ilgili yeni konjonktüre, birileri bir daha Mehmetçiğin kanı üzerinden ayar mı veriyor? Mehmetçiğin kanı kimin elinde, bunun karşılığını vermek zorundasınız.
“Avrupa Kurulu’nun gündeminde Türkiye var”
İki milletvekilimizin bir mevzuya çektiği dikkati ben de burada kayda geçirmek isterim. Bugün Osman Kavala’nın tutukluluğuyla ilgili Avrupa Kurulu Bakanlar Komitesi’nde gündem var. Türkiye hakkında ihlal prosedürünü başlatmak, gündem bu. Neyi ihlal etmişiz? Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklı yükümlülüklerimizi ihlal etmişiz. Ne yapmışız? Mahkemenin beraat ve tahliye sonucunı uygulamama kabahati. Bugün Türkiye’de bu prosedür başladı ve ümit ederiz bir ikazla kurtulur ancak çabucak gerisinden, tahminen de çabucak Konsey’deki oy hakkının askıya alınması gelecek, inat ederlerse Konsey’den çıkma. Tayyip Erdoğan kendini mahkemeden üstün, tek başına karar verebilen bir heyet olarak görüyor. Bütün sorun buradadır.
“Bir daha sonraki hükümet 3Y yanında yüzsüzlükle gayret edecek”
Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidara geldiğinde ‘3Y’ ile çaba edecekti. Yolsuzlukla, yoksullukla ve yasaklarla. Hamd olsun üçünde de aldıklarından fersah fersah ilerideler. Lakin bir daha sonraki hükumetin işi daha güç. Bu üçüyle uğraş edecek bir de dördüncü Y var, yüzsüzlükle uğraş edecek. Ulaştırma Bakanı kendisi İstanbul Metro AŞ’den sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı iken bu işleri İBB’nin yapması gerektiğini lakin kendisi seçimi kaybedince artık metro yapma yetkisini İstanbul Büyükşehir’den almaya niyetliler. Asıl niyetleri, ‘Ekrem İmamoğlu devlet teminatı olmadan bir metre bile metro yapamaz, biz de bunu söyleriz’ diyorlardı. Ekrem İmamoğlu geldi İstanbul Metro AŞ’nin başına bu alanda dünya çapında tanınan bir Türk bayanını getirdi. Finans boyutunda hayli uzman isimlerle çalıştı. Kredi sağlayıcılara itimat verdi, yedi metronun finansmanını buldu ve artık İstanbul’un altında İBB’nin araçları tıkır tıkır ilerliyor. Dün Ulaştırma Bakanı, ‘İktidardasınız, bir metro açılışı yapsana’ diyor. Senin yarıda bıraktığın inşaatı harekete geçirdiler. Metrolara ‘U’ koyacaklarmış, o U ile Ulaştırma Bakanlığı metro yapacakmış. Bu U, utanmazlığın U’sudur.”